Bu dönemde nice değerli insanımızı kaybettik. Tarımsal ürünlerin önemi bir daha ortaya çıktı. Korona döneminde insanlar evden çıkamama, onları bulamama kaygısıyla ürün stoklamaya başladı. Ülkeler ihracat kısıtlamasına gitti. Bunu Ukrayna-Rusya savaşı izledi. Dünya buğday ambarı olan Ukrayna, kendi ihtiyacını garantilemek adına ihracatı durdurdu. En çok etkilenen ülkelerden biri de zamanın buğday ülkesi olan Türkiye idi. Yıllar öncesi sinyal veren iklim krizi 2022 yazı itibariyle atağa geçti; sıcaklık beklenenin üzerine çıktı, sulu alanlar kurudu, üretim azaldı.
Türkiye’de aç kalmak zor derken, 100. Kuruluş yılımızın başında ülkemizi büyük yıkımla vuran depremi yaşadık, yaşıyoruz… Yapılan yardımlar en üst seviyedeydi. Halkımız yöreye göndermek için tır bile bulmakta zorlandı, kuyruklar oluştu.
Tabii bölgenin gıda ihtiyacı dışardan yapılacak gıda yardımı ile çözülemez. Ülkenin gıda güvencesi için tarımsal üretimin mutlaka devam etmesi gerekir. Deprem en çok üreteni, esnafı, çiftçiyi etkiledi. Üretimin devamlılığı adına üreticinin, çiftçinin tarlaya inip ekim yapması, üretmesi gerekiyordu. Buğday, arpa, mercimek … Tam ekim zamanına gelen felaketle, kimi çiftçi yaşamını yitirdi, kimi de moralsiz topraklarını korku ile bırakarak ayrıldı, yöreden göç etti. Ya da hayvanını beslemek için ot bulamadı, derelere yakın dökülen deprem molozlarından asbest salınımı tehlike oluşturdu.
Geri kalan çiftçinin ise; traktöre, pulluğa, ekim makinelerine ihtiyacı var. Tohum başta olmak üzere mazot, gübre gibi elzem malzemeler. Bunlar karşılanmaya çalışılıyor, ama bölgedeki iklim koşulları nedeniyle uzayamayan otlar sığırların besin ihtiyacını karşılayamıyor. Yine de karamsar değil aksine umutluyuz. Azim ve dayanma gücü ile bununda altından kalkacağız. Havza bazlı üretimin desteklenmesiyle her zorluk yenilecektir.