Kısa süreliğine mola verdiğimiz 'Gezenti' yorumlarının, 'Lezzet' ailesiyle yeniden can bulmasının tatlı telaşı içindeyim. Çeyrek asırlık duayende bir köşe karalamaya layık olma endişesi de cabası. Gelgelelim yine beraberiz. Tüm sürçülisanlar için şimdiden affola...
Sadece bu merhabalaşma yazımıza mahsus, bir mekan ya da yemek tavsiyesinden uzak duracağım. Zira, bana doğrusu öğretilmiş bu mübarek ay duruşunu, kimi insanların bir iftar vakti nasıl yanlış gösterdiklerini paylaşmak istiyorum. İftiharla...
Bir alışveriş merkezindeyim. İtalyan'dan bozma bir kafede, oruçlu bir hanımefendi, ibadetini paylaşma çabasında... 5-6 kişilik arkadaş grubuna, bir an önce o masadan kalkıp, yakındaki sulu yemekli bir Türk mutfağı restoranına gitmesi gerektiğinden bahsediyor. Lüzumunu aşan ısrarı benim kadar masadakileri de rahatsız ediyor. Nihayetinde herkesi kaldırıp oraya koşturduğu anda, henüz üçüncü adımındayken iftar vakti geliyor. 'Aç kaldım!' diye arkadaşlarına kızdığına da eminim!
Yahu bulunduğun yerde niyetin mi bozuluyor? Bu dayatılmış belli sofraların merakı da nereden geliyor? Evet, çocukluğumuzdan aşina olduğumuz Ramazan sofrasının yeri ayrıdır; ama şartların oysa, havalı olduğunu sandığın bir aylık şovların bize itici geliyor. Şimdi sana peperoniyi sucuğa, ravioliyi mantıya benzet demeyeceğim. Yalnız bil ki; ben de 10 yaşından beri oruç tutarım, sevabın bulunduğun mekan mutfağına göre artış göstermiyor.
Aynı AVM'de, beden dersi yorgunluğundan çıkmış liseli gençler görüyorum. Koca koca çantaları, az önceki yetişkin ablalarının egosundan ağır. Harçlıklarından ayırdıkları parayla bir 'Fast food' önünde para denkleştirmişler. Tepsileri önünde, ezan sesini bekliyorlar. 'Okundu' dendiğinde, içlerinden birinin çıkardığı torbadan birer zeytin alıp yemeklerine başlıyorlar. Ne kimin baktığı ne de 'BİR' olandan başka herhangi birinin takdiri umurlarında...
Herkese hayırlı Ramazanlar...