O yıllarda yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen arkadaşlarımın çoğunun yurt dışına yerleşmesi, kalanların da birbirine yeterince kenetlenememesi nedeniyle uzun bir süre elimi ayağımı çekmiştim Büyükada’dan.
Gidersem de Burgazada’ya gidiyordum. Yine oraya gidecekmiş gibi hazırlandım, vapuru kaçırmamak için evden hızlı hızlı çıktım. Her zaman iyi gelir deniz havası. Ama Burgazada’ya yanaştığımızda “burada inmeyeceğim” dedim. Aklım aslında hep o güzel anılar biriktirdiğim Büyükada’daydı ama cesaret edemiyordum bir türlü. Artık arkadaşlarımın olmadığı bir yerin yalnızlığı ile yüzleşmekten korkuyordum. Adada adım atılamayacak kadar yoğun bir kalabalık olmasına rağmen.
Heybeli ve derken oradayım. Belki de en durgun vapur yolculuğum. Alper, Şeyla, Viktor, Lelya yok çünkü o vapurda artık onlar şimdi çok uzaklarda.
Karaya adım atar atmaz burnuma o tanıdık lezzetler hemen çarpıveriyor. Ama tat mı, lezzet mi ayırımı, işte tam orası sanırım. Beraber yenilen yemeklerin tadı bir başka oluyor. Yutkunuyorum, derin derin içime çekiyorum o kokuları. İçim buruk yürümeye başlıyorum.
Meydandaki saati geçince bisikletçiler, elektrikli dolmuşlar, taksiler derken ilerliyorum. Sonra adada hiç bisiklet sürmediğimi farkediyorum. Geri dönüp bisiklet kiralıyorum.
Anadolu Kulübü’nü biraz geçiyorum, rüzgar iyi geldi ama sonra “devam edemeyeceğim” diyorum. Fena oluyor insan, kol kola arkadaşlarıyla şen şakrak yürüdüğü o sokakları şimdi yalnız başına dolaşırken. En iyisi ben Burgazada’ya geçeyim diyorum. Rıhtıma doğru geri dönüyorum. Bisikleti alalı daha yarım saat olmamış bile.
Splendid’in orada kül rengi yemyeşil gözlü bir kedi. Bisikletten iniyorum. Eğileyim biraz seveyim derken karşı kaldırıma kaçıyor, onu takip ediyorum ama sonra hızla ortadan yok oluyor.
Bir iç geçiriyorum. Bisikleti teslim etmeden önce telefonumdan en yakın seferin saatine bakıyorum. Öyle ya! Paldır küldür iskeleye gitmek istiyorum ama hemen vapur var mı acaba?
Bir buçuk saat beklemem gerekiyor Burgaz’a gitmem için. Karnım da nasıl acıkmış. Tam ne yapacağımı düşünürken bir ses “buyurun” diyor. “Bisikletinizi buraya koyabiliriz”.
İşte, kendinden emin, o misafirperver o sesle, Birsen Pekin ve Tiara Otel Restoran ile tanışmamız böyle oluyor.
Birsen Hanım, İstanbul'un en eski semtlerinden Pangaltı’da doğmuş. Çocukluğu özellikle yaz aylarında şehrin kalabalığından uzak, Florya'nın sakin sokaklarında geçmiş. Muhasebe ve iç mimarlık eğitimi almış. Bu ona, detaylara olan dikkatini ve estetik anlayışını geliştirme fırsatı vermiş. Ancak gerçek tutkusu her zaman yeni yerler görmek ve farklı kültürleri deneyimlemek olmuş. Bu yüzden turizm sektörüne adım atmış.
Uluslararası bir havayolu şirketinde satış ve pazarlama departmanında çalışırken dünyanın dört bir yanını keşfetme şansı bulmuş. Her seyahati, ona yeni bir hikâye, yeni bir perspektif kazandırmış. Ardından bir başka uluslararası havayolu şirketine daha üst bir pozisyonda başlamış, orada da seyahat etmeye devam etmiş.
Havayolu deneyimimin ardından, iki otelin Genel Koordinatörlüğünü yapmış, konukseverlik ve işletme yönetimi konusunda derin bilgiler edinmiş. Sonra, en büyük destekçim dediği eşinin işi nedeniyle 8 yıl Dubai'de yaşamış. Kısa bir süre Kaliforniya'da ve gençlik yıllarında Londra'da geçirdiği zamanlar da ona batı kültürüne dair önemli iç görüler sağlamış.
Bu zengin deneyimler ve kültürel etkileşimler şimdi, Tiara oteli ve sonrasında açılan içindeki restoranı yönetirken ona ilham kaynağı oluyor. Peki neden Büyükada diye sormadan edemiyorum.
“Bu otelin hikayesi, benim Büyükada'ya olan aşkım ve mutfağa olan tutkumla başladı diyebiliriz. Büyükada’nın doğal ve kültürel güzellikleri, hayatımda her zaman özel bir yere sahipti. Evlendikten sonra eşimin ailesine ait olan, içerisinde tarihi Seferoğlu Köşkü’nün de yer aldığı tesiste geçirdiğimiz yazlar, bana sadece huzur ve mutluluk değil; aynı zamanda büyük bir ilham kaynağı oldu.” diyor Birsen Hanım. Ve adım adım restoran tutkusunun da nasıl gerçeğe dönüştüğünü anlatıyor.
Dünyanın her köşesinden topladığı yemek kitapları, onun en değerli hazineleri. Mutfakta geçirdiği saatler boyunca, bu kitaplardan ilham alarak kendine özgü tarifler geliştirmiş Birsen Hanım.
Büyükada'nın kendine has kültürel mozaiği, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileri büyüleyen otantik atmosferine rağmen, dünya standartlarında bir restoranın eksikliği onun için hep bir hüsran kaynağıymış. Bu düşüncelerle, 'Neden ben yapmayayım?' diye kendine sormuş. Ve o soru kendisi için bir dönüm noktası olmuş.
Restoran geniş bir kaptan köşkünü andırıyor. Ferah, harikulade bir deniz manzarası sizi adeta içine çekiyor. Tasarımı, botaniği ile epey zaman harcandığı belli oluyor. Sade ama şık ve akılda kalan.
Peki ya lezzetler?
Özellikle vişneli sarmada iddialılar. Balık sevenler için adanın sularından çıkan taze dil balığını veya çipurayı tatmalısınız.
Hafif bir lezzet arıyorsanız, kâğıtta levrek de gayet güzel. Somon pastırma da keşfetmeye değer. Şefimiz bu işte 35 yıllık tecrübeli bir isim. Kemal Özen.
Et severler için ise Tiara’nın dana bonfilesi, kuzu külbastısı ve sakız beğendili anne köftesi misafirlerin çoktan vazgeçilmezleri arasına girmiş.
Tatlı olarak ise Birsen Hanım’ın özel tarifi olan çikolatalı mozaik pastayı ve apple pie'ı denemenizi tavsiye ederim.
Bu sene, menüye yeni eklenen bal şurubu ile yapılan fıstıklı dondurmalı baklava da mutlaka denenmeli.
Biraz da otelden bahsedelim.
Tiara Otel adanın kalbinde, harika bir ada, İstanbul ve günbatımı manzarasına sahip, 21 odasıyla misafirlerine özel ve samimi bir deneyim sunan, Büyükada'nın yıldızlı tek işletmesi. Otelin de, restoranın da evcil hayvanlarınıza kapısı sonuna kadar açık. Bir alkış da buraya.
Şunu da unutmadan hemen ekleyeyim, Cumartesi ve Pazar günleri, gündüzleri saksafon dinletisi ve akşamları ünlü caz piyanisti Nejat Dayıoğlu'nun performansı var. Aret Dj de her gün sizlerle.
Birsen Pekin’in, hayallerini bir bir gerçekleştirmesine rağmen, Büyükada'nın büyüsünü daha da artıracak başka projeleri de var. Önümüzdeki sene adanın kültürel dokusuna, bir sanat galerisi açarak katkı yapmayı planlıyor. Bu galeri, adada ilk olacak ve sanatseverlere, Büyükada’daki yerli ve yabancı sanatçıların eserlerini keşfetme imkanı sunacak. Hayali, bu galerinin sadece bir sergi alanı olmaması; aynı zamanda sanatçılar ve sanat tutkunları için bir buluşma noktası, ilham kaynağı haline gelmesi.
Ayrıca, adanın atmosferine uyum sağlayacak şık bir toplantı salonu ve kafe de açmayı düşünüyor. Birsen Hanım’a göre, bu yeni mekanlar, adanın ziyaretçilerine sadece estetik bir deneyim sunmakla kalmayacak, aynı zamanda adanın tarihine ve kültürüne olan bağlılıklarını da yansıtacak.
Büyükada’nın geneline baktığımızda maalesef ucuz turizme odaklanıldığını görüyorum, 18 milyon nüfuslu bir şehrin kıyısında yer almasına rağmen yeterince değerlendirilemeyen ada için Birsen Hanım’ın bugüne kadar yaptıkları ve yapacakları heyecan verici.
Ve veda vakti. Artık Büyükada’yı daha sık ziyaret etmem için iyi bir sebebim var. Kulağımda hoş bir sohbet, damağımda güzel tatlarla başka bir adaya değil, doğrudan evime gidiyorum. Dört mevsim size de iyi geleceğinden eminim.