Garibim soğan, bir süreden beri manşetlerde. Nedeni de kilosunun pazarda 30 liraya çıkması.
Soğan, mutfakların en önemli malzemesi. İçine girmediği yemek, salata ve et yemekleri yok gibi.
Soğanla dostluğumu tazelemek için, geçenlerde soğan çorbası yapmak için mutfağa girdim. Bu çorbayı çok severim. Tek sorun, çorbayı içerken üstüne rendelenen peynirin sünmesi.
Uzayıp giden peynir, bir türlü kopmak bilmez, insana zor anlar yaşatır.
Bu çorba her ne kadar lüks restoranların mönülerinde yer alsa da aslında fakir yemeğidir. Yemek tarihi kitapları, antik Yunan ve Roma'da fakir halkın en sevdiği çorba olduğunu belirtirler.
Soğan çorbası, Fransız mutfağına ancak 18. yüzyılda girmiş, oradan da dünya mutfaklarına dağılmıştır.
Aslında konumuz, soğan çorbası değil, soğanın kendisi. Konuya iflah olmaz bir soğan tutkunu olduğumu söyleyerek başlayabilirim..
Tadını sevmemin yanısıra, beynimi soğan kavururken dinlendiririm. Çünkü o an soğanın cızırtısını dinlemek, karamelize olurken ortaya çıkan tatlımsı kokuyu koklamak, rengine dikkat etmekten başka hiç bir şey düşünmem.
Soğan sevgimin gerisinde rahmetli babamın olduğunu tahmin ediyorum.
Evde ne zaman kurufasulye pişse, babam hemen bir baş soğanı masaya koyar, üstüne sert bir yumruk atıp onu parçalardı. Ona göre soğana bıçak değince tadı bozulurdu. Sonra, parçalanan soğanın ortasındaki "cücüğü" benimle paylaşırdı.
Babam, soğanın en lezzetli yerinin cücük kısmı olduğunu ısrarla söylerdi. Gerçekten de öyleydi. O gün bu gündür soğanın hem cücüğünü hem de tümünü çok severim.
Bir de rahmetli Tuğrul Şavkay'la, Kahraman Maraş'a giderken, bir yol üstü lezzet durağında yediğim soğan kebabını hiç unutamam. Kebap dediysem aklınıza et gelmesin. Bu, etsiz bir kebaptı.
Fırına atılan soğanlar, iyice yumuşayınca, bir tabağa konuyor, kaşık arkasıyla eziliyor, üstüne nar ekşisi, zeytinyağı, tuz, kekik, kırmızı pul biber ekilip servis ediliyordu. O soğanın tadı damağımdan hiç silinmedi.
Bu kadar çok sevdiğim sebze hakkında ne biliyorum diye düşününce, cahilliğimden yüzüm kızardı. Başladım sayfaları çevirmeye. Kimdir, necidir, ilk nerede yetişmiştir, ilk kim yemiştir? Kafama üşüşen binlerce sorunun yanıtı aramaya başladım. Bakın neler buldum:
Faydalı bir bilgi: Soğandan sonra maydanoz yerseniz ağzınız soğan kokmaz.
250 gram ince doğranmış soğanı tereyağında kahverengi renk alıncaya kadar kavurun. Daha sonra 25 gram un ilave edip, bir iki dakika daha kavurun. İki litre et suyu ilave edin. Bu karışıma iki çorba kaşığı port şarabı ekleyin. Tuzunu, biberini ekledikten sonra 30 dakika kaynatın. Daha sonra çorbanın üstüne bir kaç kalınca dilimlenmiş ve kızartılmış ekmek koyun, üstüne bol miktarda kaşar peyniri rendeleyin. Fırında peynirler eriyinceye kadar bekletin, sonra afiyetle yiyin.