Butterfly’da çekirdekten çikolataya yolculuk: Bean to Bar
“Bean to Bar da neyin nesi?” diyecek olursanız, buyurun size açıklaması!
Çikolatanın endüstriyel hiçbir işlemden geçmeden direkt olarak çekirdeklerin tüm süreçleri takip edilerek, herhangi bir katkı maddesi kullanmadan çikolata haline getirilmesine verilen ad.
Ben de geçenlerde dünyadaki trendleri takip ederek kendini sürekli yeniliyen Butterfly’ın Galataport’taki kafesinde şahit oldum bu sürece.
Burada Bean to Bar çikolatanın yolculuğu, Madagaskar ve Tanzanya’daki çiftliklerde güneşte kurutulmuş ve fermente edilmiş organik kakao çekirdeklerinin elle ayıklanıp seçilmesiyle başlıyor.
Daha sonra seçilen çekirdekler kavurma ve yine elle kabuğundan ayırma sürecinden geçiyor.
Son olarak elde edilen “nibler” istenen oranlarda olacak şekilde kalıplanmak üzere hazırlanıyor ve elde sarılıyor.
Böylece çikolata; etik, çevresel ve sürdürebilirlik ilkesiyle, kakaonun teruar özelliklerini ve çekirdeğinin tat notalarını kaybetmeden en son halini almış oluyor.
Ben ve benim gibi çikolataseverler için yeni ve farklı bir deneyim olduğu kesin..
ALAVYA’nın sürdürülebilirlik hareketi…
Hiç şüphesiz, Alaçatı’nın en iyi butik otellerinden biridir Alavya.
Otelin bünyesindeki Mitu da restoranlarından...
Sayısız anıya ev sahipliği yapmış, sakız, dut, zeytin, hünnap ağaçlarıyla sarılı bir avluda hizmet veriyor Mitu Lokanta.
Mutfağı ise ALAVYA’nın Şefi Hüseyin PANCAR ve ekibine emanet.
Hüseyin şefin Alaçatılı olması ve yöreyi çok iyi tanıması mutfak için büyük nimet aslında.
Zira tedarik için harcadığı vaktin çoğunu çarşı, pazar ve tarlalarda geçiriyor ve haliyle de doğru ürünlere doğru zamanda ulaşıyor deneyimli şef.
Hal böyle olunca bu avantaj, onun mutfağından çıkan lezzetlere direkt yansımış oluyor.
Ezberbozan tabaklarını hazırlarken arta kalanları da doğaya geri kazandırmaktan geri kalmıyor Hüseyin şef.
Sıfır atık, sürdürülebilirlik ve mevsime göre hareketle de doğaya olan saygısını hep diri tutuyor.
Hamam’dan Restorana “Lokanta 1741”
Cağaloğlu Hamamı’nın 300 yıllık kültür ve atmosferinden doğan Lokanta 1741; hamamın vizyonuna bağlı kalırken güncel gastronomiyi de Türk Mutfağı lezzetleri ile harmanlıyor.
Sadece Anadolu ile sınırlı kalmayıp Trakya, Orta Doğu ve Akdeniz lezzetlerinden de ilham alan mutfağında meze, kebap, ızgara gibi geleneksel tarifleri tütsü, marine, tartar ve pürmüz gibi tekniklerle versiyonluyor restoran.
“Topik, Papaz Yahnisi, Küşleme Tartar ve Safranlı Midye Dolması” gibi soğuk tabaklarla başlayan menüsünde Türk sofra ve sokak klasiklerinden “Su Böreği, Ekşili Köfte, Tiritli Pide ve Balık Ekmek gibi kalemlere de yer ayrılmış Lokanta 1741’de.
Mutfağında olduğu gibi barında da iddialı mekan.
Özellikle kokteyllerinin şaşırtacak kadar çok müdavimi var, en başta da “imza kokteyli “17:41’in, Külhanbeyi’nin ve Kurna’nın.
İstanbul’un en iyi korunan mimarilerinden birine sahip olan Cağaloğlu Hamamı’nın tarihi avlusunda yer alan restorana ve terasına, hamamdan ve hamamı saran o mis gibi beyaz sabun kokusundan geçerek girildiğini de belirteyim.
Pek çok ödüle layık görülen Lokanta 1741’in sadece yerel üreticiler arasından özenle seçtiği geniş şarap menüsü olduğunu da buraya ekliyorum.