O zaman şehrin turistik lokantaları yerine, “yerli malı, yurdun malı” kıvamında sıcak, samimi, içten ve en güzeli turistlerin pek de uğramadığı yerlere göz atalım derim. Ne dersiniz?
Eğer Yunanistan’ın “kebapçısı” olan souvlaki’yi turist kuyrukları olmadan yiyelim diyorsanız, 1950’lerden beri değişmeyen menüsüyle Kostas’a uğramanız sizi hayli memnun edecektir. Turistlerin instagram hesaplarında olmayan o gizli sosu ve gerçek yunan pidesini burada bulabileceksiniz. Kapıda bekleyen Yunan amca ya da dayılara selam vermeyi unutmayınız; onlar da sizler gibi, doğru yerde olduklarının farkında çünkü.
Atina’daki popüler kır temalı restoranlardan bir tanesi. Kapıdaki kuyruğa takılmak istemiyorsanız mutlaka rezervasyon yaptırmalısınız. Tamamı geleneksel yemeklerden oluşuyor. Yunan kültürünü özümsemiş bu tatlarda mezeler baş tacı elbette. Ahtapot salatası, kalamar, fava, musakka, kızarmış kabak baklava damak çatlatan seçeneklerden. Servis hızlı, fiyatlar da şahane.
Atina’nın şehir merkezinde kaybolmuş bir hazinedir desem yanılmam. Ah, Laki’nin ouzeri’si... Küçük mezeleri, patates kızartması ve fava ile gönlünüzü kazanan ama asla popüler olmayan bir mekân.
Bu restoran neredeyse “gizli ajan” gibi: Tabelası küçücük, içerideyse mezeleri devasa. Kabak kızartmasından deniz ürünlerine, Yunanistan’ın her köşesinden mezeler var desem yeridir. Ahşap sandalyeleriyle, eski moda dekorasyonuyla burada yemek yemek, babanın eski dükkanında yemek yer gibi hissettiriyor. Turistler buraya pek uğramıyor ve bu yüzden menü neredeyse tamamen Yunanca!
Kim demiş çorba Atina’da tutmaz diye? Sabahın köründe gidip tripe soup (işkembe çorbası) içmek isteyenler için burası bir cennet! Atina’nın tarihi et pazarında yer aldığı için etin envai çeşidini taze taze bulmak mümkün. Şehri keşfetmeden önce sağlam bir kahvaltı yapmak istiyorsanız ya da öğle saatlerinde tencere yemeklerinden tabak tabak yerim diyorsanız burası tam size göre.
Geleneksel bir aile restoranı. Kapıdaki sırayı görünce biz de bekleyelim dedik ve sonrasında beklediğimize değdi dedik. Yunanistan denilince aklınıza hangi yemekler geliyorsa burada en hasını yiyebiliyorsunuz. Gayet taze ve mis kokulu. Fiyatlarsa elbette ki çok uygun. Turistik gibi gözükse de yerel halk gibi takılan turistler buraya gelenler. Sarmanın hasını burada yedim desem abartmış olmam. Tarama, saganaki, kalamar… Her biri 10 numara 5 yıldız.
150 yıllık neoklasik binada hizmet vermekte. “Restoran gibi görünen kapısı bile yok mu?” diye soracaksınız. Ben de ‘evet, aynen öyle!’ diyeceğim. Diporto, eski ama bir o kadar da zamansız bir taverna. Mekanın içi hafif loş ve sessiz, yani “kendini bulmak” için mükemmel bir yer! Burada her şey “meze kültürü” ile yapılıyor: Oturursunuz, yemek gelir ve kocaman bir duvarda o gün hangi taze ürün varsa onu yersiniz. Kısaca “turist eksikliği” çeken harika bir yer!
Lefteris, basit ama bir o kadar da mükemmel bir köfte yapıyor. Çoğu turiste göre burası “Sadece bir köfteci” olabilir ama işin aslı öyle değil işte. Bu köfteyi yerken Yunanistan’ın yıllardır süregelen mutfak kültürünü damağınızda hissedeceksiniz. Üstelik porsiyonlar da, fiyatlar da gayet mütevazı.
Yani a be kuzum, a be ciğerim özetle şöyle ki, bu listedeki her restoran Atina’da gerçek bir yemek macerasına hazır olanlara göre! Aynı düzeyde daha onlarcası da vardır elbette. Bir düşünsene etrafında selfie çeken yok, kimse tabaklarına flash tutup da çekim yapmıyor ve instagram filtreleri de tatilde. Yani sadece Atina’nın ta kendisi var: Samimi, doyurucu ve tamamen size özel!