Osmanlı mutfağı ile ilgili yaptığı çalışmalarla tanınan Yunus Emre Akkor, basılı medyada ve televizyon programlarında karşımıza çıkan ünlü bir şeftir. Yunus Emre Akkor'la yaptığımız Osmanlı mutfağı röportajını sizlerle paylaşıyoruz.
Ramazan Osmanlı döneminde ihtiyacı olanlara yardımların daha fazla yapıldığı, iftar sofralarında insan ayırt etmeden kalabalık masalarda abartıya kaçmadan lezzetli yemeklerin sunulduğu, yapılan tüm yemeklerde o topraklarda gelenekselleşmiş tatlarına yer verildiği bir ay olarak yaşanırmış. Bir de, Ramazan ayında en çok antikacılar iş yaparmış. Nedeni ise, İstanbul’da konaklarda yaşayan zengin aileler Ramazan’da başkalarına daha çok iftar yemeği verebilmek için evlerindeki antikaları satarlarmış. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan özellikle de daha yoksul olan insanlara yemek yedirmek için durumu böyle finans etmişler. Bu o kadar önemli bir bilgiye ulaştırıyor ki Osmanlı ayrım yapmadan Ramazan’ı adabına uygun yaşayan bir imparatorluktu diyebiliyorum.
Hayatımın son on yılında her beş günde bir sürekli Anadolu’yu gezdim. Anadolu’da gördüğüm yemek zanaatkârlarının, eski ustaların yüzyıllardır gelen geleneği hiç bozmadan devam ettirdiklerini gördüm. Anadolu’da yediğim su böreğini ustaya soruyorum neden senin böreğin bu kadar güzel. Bana verdiği cevap şu; “Ben geceden hava durumunu öğrenmeden ertesi gün yapacağım böreğin ununa karar vermem”. Şimdi bir insanın o börekte kullanacağı una havanın durumuna göre karar verecek bilgiye sahip olması için ara vermeden 40 yıl o mesleği yapması gerekiyor. Biz 25 yılda emekli oluyoruz. Anadolu, Osmanlı döneminden gelen gelenekleri yüzyıllardır nesilden nesile aktaran en büyük kaynak oldu benim için. Bunun dışında tabi ki yazılmış birçok eseri okuyarak bu mutfağın saray mutfağına da yolculuklar yaptım.
Bu kitabı yazmaya karar verdiğimde İtalya’ da 93 yaşında bir dondurmacı buldum. Nasıl yapıyorsun doğal dondurmayı dedim. Sen eğer doğal dondurmaya ulaşmak istiyorsan ülkene dön ve Osmanlı tarihinde bu konuyu araştır çünkü en doğal dondurma saleple yapılır ve sadece Osmanlı salep kullanmıştır. Dönüp araştırdığımda, 300 yıllık dondurma tarihine ulaştım. Buzla yapılan karsambaçtan, buzlu şerbetlere, dondurulmuş meyvelerden yapılan dondurmalara kadar birçok tarife ulaştım. Osmanlı döneminde 16. yüzyılda yapılan dondurmalar, buz şerbetler o kadar sevilmiş ki biz ilk defa İtalya ve Fransa’ya şerbet ihraç etmeye başlamışız. Buzun içine meyve parçaları ekleyerek yaptığımız dondurmayı İtalyan’lar sorbetto adıyla alıyorlar ve 19.yüzyılda sorbe ismini vererek mutfaklarına sokuyorlar.
Çocukluğumda Ramazan sadece güzel yemekleri değil yıllar geçse de aklımdan çıkmayan huzurlu misafirlikleri de hatırlatıyor. Kalabalık misafir odalarında sevdiklerimizle sohbetle birleşilen lezzetli iftarlar, ihtiyaç sahiplerine ortalarda söylenmeden yapılan yardımlar, aile olmanın önemini daha fazla hissettiğimiz sahur saatleri.
Kitap ödülünden sonra ulusal kanallardan program yapmam için teklifler geldi. Deneme çekimler yaptık ve ben sunumumu telaffuzumu hiç beğenmedim. Programcılar açısından sorun yoktu ama benim yaptığım işi çok daha iyi sunmam gerekirdi. Bu yüzden tüm teklif edilen projeleri geri çevirip Müjdat Gezen sanat merkezine giderek bir yıl tiyatro, oyunculuk ve diksiyon dersleri aldım. Eğitimden sonra yaptığım her program çok tuttu. Bu eğitimden sonra insanın kendine yaptığı yatırımın mutlaka ona başarı getireceğine yürekten inandım.
Yemek yemenin günden güne endüstri haline gelmesi bunun en büyük sebebi. Hep duyduğumuz glikoz şurubu tahmin ettiğimizden daha büyük bir silah. Toz şekeri avuçla yiyin ondan daha iyi düşünün. Jelatin, mısır şurubu daha adı bunlar kadar bilinmeyen bir sürü katkı maddesi sağlığımızı kaybetmemize neden oluyorlar. Otuz yaşında insanlarda kronik bir sürü hastalık çıkıyor. Doktor arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerden nedeninin büyük oranda beslenmeye bağlı olduğunu öğreniyorum. Oysa eski zamanlarda insanlar şifa olduğundan emin olmadıkları hiç bir şeyi sofralarına koymazmışlar. Yedikleri her öğünün sağlık ve sıhhat getirdiğinden emin olarak hazırlar ve yerlermiş yemeklerini.
Evet. Gerçekten doğal malzemelerle kendiniz hazırlayarak yemek yediğinizde sağlığınıza katkınız büyük olur. Ama hayat koşturmasını bahane edip sürekli fast food ya da ayaküstü öğünlerle geçirdiğiniz öğünler sağlığınızı uzun vadede tehdit edecektir.
Yunus Emre Akkor
Mehmet Yaşin ve Tuğrul Şavkay röportajına da göz atın.