Hayat pahalılığından bahsederken, belki de en çok şikayet ettiğimiz alan restoranlara ödediğimiz fiyatlar oldu. En göz önünde olan sektör diye mi yoksa artık tek lüksümüz o diye mi bilinmez. Ortalama bir balıklı ya da kebaplı sofradan kalkarken kişi başı 250-300 liralar öderdik. Şimdi lüksüne göre 500 hatta 1000 liraları bulabiliyor. Eskiden ıstakoz yenilecek paralara şu sıralar balığı zor denkleştiriyoruz.
Pazardaki patlıcan zamlanırken, lokantada imam bayıldının aynı kalmasını beklememek lazım elbette. İşletmeler haliyle ayakta kalabilmek için sürekli bu artışı yansıtmak zorunda kalıyor. İnanın onların işi de zor. Ben ki her daim hesaplı olmaya uğraşmalarını savunuyordum. Şimdi ise anlayışı hak ettiklerini düşünüyorum. Demem o ki; kızmayın onlara. Mekan ziyaretlerinden mümkün mertebe vazgeçmeyelim ki, süreklilik sağlasınlar. Şartlar böyle, yapacak bir şey yok!
Bir anne-oğul hayali olarak yola çıkan enteresan bir dükkan Nuran... Nişantaşı'ndan Fulya'ya inerken göreceğiniz noktada, tavırlarından ödün vermeden yıllardır tutunuyorlar. Öyle 'Bana şundan getirin ama içinde şu olmasın' gibi bir seçim şansınız yok! 'Reçetemiz belli!' Diyorlar. İşinize gelirse. Pek benlik değil. Ne olur ki alerjim olan bir ürünü koymayıverseniz tabağın içine!
Bana uymayan bir tavır olsa da yemeklerin lezzetine laf etmek de yanlış olur. İnat ettikleri usullerin belki de bir sebebi var. Zira oldukça keyifli vakit geçiriyor, iyi yemek yiyorsunuz.