Yani Cem Yılmaz’ın dediği gibi “little little in the middle” tipi değilim maalesef.

İspanyol mutfağının dünyaca ünlü tapasları bile aklımı çelememiştir diyebilirim inanın.

Ancak bugün, denedikten sonra benim bile eşime dostuma tavsiye etmeye başladığım Türk tipi bir tapas restoranı ile yenilenen yüzü ve mönüsüyle şehrin restoranları arasında tekrar şahlanan bir İtalyandan bahsedeceğim size…

Hadi buyurun!

GÖÇ MUTFAĞI RESTORANI: “MUUTTO ANATOLIAN”

Anadolu kültüründen gelen ”Casual Fine Dining” bir restoran olarak kendini konumlandıran Muutto Anatolian Tapas Bar’da mezeler, atıştırmalıklar ve geleneksel mutfağımızdan tatlar sade modern bir anlayışla sunuluyor.

Coğrafi işaretli ürünler kullanılan, taze ürünlerle hazırlanan markanın menüsündeki soğuklar, sıcaklar ve hamur işleri ortaya paylaşımlı tabaklar halinde sunuluyor.

Ödüllü Şef Umut Karakuş’un hem Anadolu’dan hem de İspanyol tapas kültüründen aldığı ilhamı harmanlayarak oluşturduğu markası, kısa zamanda geniş bir müdavim kitlesine ulaştı.

Mönüde tek lokmalık Bafra pidesi de yer alıyor, İskenderun karidesi ve Kastamonu firiği ile keşkek de.

Hatta Antakya’nın katıklı ekmeğinin üzerine somon gravlaks da!

Yani burada sahip olduğumuz gelenekleri korumak, geliştirmek ve yarının çocuklarına emanet bırakmak için bugünün modern teknikleriyle, dünün geleneksel ve derin tarifleri birbiriyle harmanlanıyor.

Genç kuşağın dikkat çeken şeflerinden Umut Karakuş, Yeni Anadolu mutfağı çizgisindeki menüsüne ise ‘göç mutfağı’ adını veriyor.

Restoranın en dikkat çeken lezzetleri arasında; Nazuktan, Yedikule Bostanları, Çerkez Pate ve Kaburgalı Keşkek yer alıyor.

BURAM BURAM İTALYAN SERAFİNA

Uzun aradan sonra ilk kez geçen hafta gittim yeni Serafina’ya.

Her şey ama her şey bir harikaydı.

Öyle ki, artan trüflü pizzamı sofrada bırakmaya kıyamayıp paketletip eve taşıyacak kadar!

Sadete gelelim, efendim New York merkezli ve dünyaca ünlü isimlerin favori İtalyan zinciri olan Serafina’nın Türkiye’deki ilk adresi olan Akmerkez’deki ilk göz ağrısı yenilendi.

Tipik bir İtalyan karakteriyle hazırlanan menü, Zuppa yani çorba ile başlıyor, Insalate yani salatalar, Antipasti yani başlangıçlar, Mozzarella & Burrata, Platters yani paylaşım tabakları, Pasta yani makarnalar, Risotto & Ravioli, Secondi Piatti yani balık ve kırmız et yemekleri, Guarniture yani garnitürler, La Pizza yani İtalyanların deyimiyle ana kahraman yemek şeklinde devam ediyor.

Çorbalarda elbette bir İtalyan klasiği olan ve taze mevsim sebzeleriyle hazırlanan Minestrone en başta kendini gösterirken hemen ardından gelen ve her gün yepyeni bir lezzet sürprizini müjdeleyen Zuppa del Giorno yani günün çorbası da yer alıyor.

10 çeşidin yer aldığı salatalar ise her biri farklı malzemeler ve tekniklerle hazırlanarak iştah kabartan tatlara sahip.

Nohut, Belluga mercimek, semizotu, köz biber, körpe Yedikule marulu ile In salata Kale di Cereali salatası hem besin değeri hem de lezzetiyle denenmesi gerekenler arasında…

Avokado, karides, roka, kiraz domates, fasulye ve şampanyalı mayonezli sosuyla tam bir star gibi parlayan Avocado “San Pietro” salatası kadar lezzetiyle insanı Akdeniz’de güzel bir tura çıkaran somon, levrek, Akdeniz yeşillikler, avokado, kırmızı pancar, körpe enginar, deniz börülcesi, kırmızı soğan, zeytinyağı ve limon soslu Insalata di Mare de en ideal salata seçeneklerinden…

“İtalya’da yediğim o Burrata’yı unutamıyorum, özlemle o tadı arıyorum” diyorsanız sunumuyla adeta bir Art Piece dedirten yanında kiraz domates, avokado, çarmula ve fesleğenle servis edilen bu lezzet daha ilk çatalında mest ediyor.

Mönü saymakla bitmeyecek kadar lezzetli kalemlerden oluşuyor ancak damakta kalan o son lezzeti de tatlılar bırakıyor.

Tatlılarda ise tipik İtalyanlar Il Tiramisu ve Panna Cotta, paylaşımlık bir lezzet olan Nutella soslu çilekli focaccia Focaccia’yı denemenizi mutlaka tavsiye ederim.