İstanbul’a armağan yeni mekanlar ve tatlar...

Sermet Severöz

Lezzet.com.tr Yazarı sermetsadi.severoz@tav.aero
Ne mutlu ki aldı başını gidiyor yine şehrin yeme – içme hayatı. Bir yanda kapılarını İstanbul’da açan dünyaca ünlü restoranlar öte yanda da yeni doğan yerli mekanlar. Ve bir de konseptlerini, şeflerini ve mönülerini yenileyen klasik İstanbullular... Hadi gelin bir göz atalım bu mekanlara!

Çağdaş Japon robatayaki restoranı ROKA


Aynı zamanda Zuma’nın da yaratıcısı olan Rainer Becker tarafından kurulan ROKA, dünyanın en iyi Japon restoranlarından biri. 


İlk restoranını 2014’te Londra’da açan Becker bir şubede İstanbul Galataport’ta açtı geçen ay sonu. 


ROKA deyince akla gelen ilk şey, restoranın lokomotifi olan ve “Japon ızgarası” anlamına gelen “Robata”sı. 


Bu ızgara için restoranın atan kalbi demek demek yanlış olmaz.  


Robata geleneğinin kökleri, Japonya'nın kuzey kıyılarındaki balıkçıların, tuttukları balıkları geleneksel pişirme yöntemleriyle ancak farklı kömürlerle pişirdikten sonra kürekler aracılığıyla birbirleriyle paylaşmalarına dayanıyor. 


Dilerseniz bir bar gibi dizayn edilmiş bu açık mutfağın etrafına oturarak farklı pişirme tekniklerini de izleyebiliyorsunuz. 


ROKA restoranlarının Executive şefi Hamish Brown tarafından özenle hazırlanan menüde, ROKA'nın ödüllü imza yemeklerini denemenizi ısrarla tavsiye ederim. 


Bunlar hangileri derseniz işte size bir kaç örnek!




“Susamlı miso ve palamut talaşı ile kızarmış patlıcan salatası”, karabiber sirke sos ile dana eti ve zencefilli Japon mantısı”, “közlenmiş biber soslu yengeç” ve “eryngii mantarlı ve wasabi ponzu soslu antrikot” bunlardan yalnızca bir kaçı. 


Londra, Dubai, Riyad, Mallorca ve İstanbul’dan sonra bu yıl içinde bir restoran da Kuveyt’te açmaya hazırlanıyormuş ROKA’cılar...


Dekorasyonunu ve aydınlatmasını o kadar beğendim ki sormadan edemedim.


Japon iç mimar Noriyoshi Muramatsu’nun imzası varmış bu şahane ortamda. 


Galataport'un en göz alıcı noktalarından birinde yer alan ROKA'nın ses sistemi ile DJ


Serhan Sabanlar’a emanet müzik arşivinin mükemmelliğini kesinlikle atlamamak gerek. 


“Flame Cuisine” kültürünün Türkiye’deki ilk örneği olan Bennu


Adı ilk duyulduğunda sadece bir kadın ismi sanılan Bennu, çok eski medeniyetlerde ateşten doğan ve güç veren bir anka kuşunun adıymış meğerse. 


“Flame Cuisine” ise kömür ateşinde pişen lezzetler için kullanılan bir mutfak terimi.  


Söz konusu ateşin gücü olduğunda, ateşte pişirmenin inceliklerini yansıtan bir yer için kusursuz bir isim olmuş aslında “Bennu”


Flame Cuisine anlayışının Türkiye’deki ilk örneği olan Bennu, hem et, hem de kabuklu deniz mahsulleri alanında kusursuz lezzetler sunuyor.




Bennu’nun, dünyaca ünlü Michelin yıldızlı şef Dave De Belder’in danışmanlığında yarattığı özel tadım menüsü ise oldukça iddialı. 


Bir o kadar da lezzetli!


Her biri adeta sanat eseri gibi görselliğe sahip olan sunumları ile ünlü, Michelin yıldızlı şef Dave De Belder, Bennu için 5 etaplı bir tadım menüsü hazırlamış. 


Amuse-Bouche etabında Fluffy Patates ile başlayan menü, bu spesiyalde beklenmedik tatları buluşturmuştu. 


Başlangıçlarda yer alan Steak in the Bone, Gillardeau İstiridye, Saint Jacques Deniz Tarağı, Dave De Belder’in özel reçeteleri ile yarattığı lezzetlerden. 


Kral yengeçli, havyarlı, ev yapımı linguine Bennu Pasta da bu tadım menüsünün en can alıcı tatları arasında… 


Soya ve mirin glaze patlıcan, fondan patates eşliğinde servis edilen, miso ve hardallı Bernaise sosuyla hayranlık uyandıran Izgara Dana Bonfile ise menünün ana yemeği olarak karşınıza çıkıyor. 




Tatlı etabındaki Reverse Irish, tüm ezberleri bozuyor diyebilirim. 


Bu arada gençliğimizdeki İstanbul mekanlarında olduğu gibi tek adreste hem yemek, hem sosyalleşme imkanı sağlıyor Bennu zira 18.00 itibariyle setin başına geçen DJ hem iş çıkışında, hem yemekte hem de ritmin yükselmesiyle yemek sonrasında eğlenceli saatler yaşatıyor konuklara. 


Lokanta Feriye’de Trüf Lezzetleri


Gastronomiden sanata, sosyal yaşamdan sürdürülebilirliğe pek çok deneyimi içerisinde barındıran, İstanbul’un en keyifli yaşam merkezlerinden biri olan Feriye’de de hoş şeyler oluyor. 


Geçen yaz bünyesinde açılan Seasalt restorana bayılmıştım mesela. 


Geçen hafta da şefinden mönüsüne kadar yenilenen ana restoranına gittim. 


Lokanta Feriye’nin mevsime göre özel oluşturduğu mönülerinden biri olan trüf menüsünü denemeye. 




Gelelim ağırlıklı olarak Akdeniz iklim kuşağında yetişen ve Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerin mutfaklarında önemli bir yeri olan trüf mantarlı ile Executive Chef’i Birkan Erköylü’nün hazırladıklarına.  


“Modern İstanbul Lokantası” mottolu Lokanta Feriye trüf mantarı mönüsü için ilhamını Anadolu’nun İstanbul’un zengin mutfak kültüründen almış diyebilirim. 


Şefin özel dokunuşlarıyla şekillenen menüde; mercimek filizi ve maş fasulyesi salatası, hafif acılı limonlu levrek, siyah trüf mantarlı erişte ve dana kaburga vardı. 




Ayrıca menüye lezzet deneyiminizi yükseltecek ülkemizin ve dünyanın seçkin teruarlarının yansıması olan geniş bir şarap kavının da eşlik ettiğini belirteyim.  


Şahane salon ekibinin kusursuz servisiyle daha da şahlanan bu nefis trüf mönüsünü Boğaz’a nazır deneyimlemek için 1 ay daha vaktiniz var. 


O yüzden Şubat sonan kadar rezervasyonunuzu yaptırın derim.

Haber Kategorileri

Mekan Rehberleri