Marmara Adası'nda Neler Yapılır?

Başak Okşak

Lezzet.com.tr Yazarı bnoksak@doganburda.com
Daha önce hiç Marmara Adası'na gitmediyseniz sizin için harika önerilerimiz var. Şehirden kaçmak, güneşin, lezzetli yemeklerin ve büyüleyici gün batımının tadını çıkarmak için harika bir zaman.

Geçen hafta, akşamın geç saatlerinde kıymetli yazarımız ve sevgili dostum Balçiçek İlter’den bir telefon aldım. “Topla bavulunu, 06.00’da oradayım. Ada vakti geldi!” Bu aniden gelen seyahat planının nedenini sorgulamadım bile. Çünkü kendisini iyi tanırım. Yalnızca  “Şafak operasyonuna mı gidiyoruz? Neden o kadar erken” diye sordum. Uzun bir süre gülüştükten sonra “Hayır şekerim, garos mezesinin tadına bakman gerekli. Bir de sana adayı gezdireceğim.” diye yanıt verdi. Yolculuğa çıkmayı pek sever. Aynı zamanda adalıdır. Hemen teslim oldum ve hem kendisinin hem de lezzetli yemeklerin peşine takıldım. Neyse ki şafak operasyonu yerine 09.00’da Yenikapı İskelesi'nde buluştuk. Yolculuk tam 3 saat sürüyor. Hava almak isteyenler Tekirdağ’dan feribotla da adaya ulaşabilirler.

Adaya ayak basar basmaz ilk işimiz bavullarımızla birlikte Birol Restoran’a oturmak oldu. Kahvaltımızda; sıcacık midye dolma, kadife kıvamında şakşuka ve dışı çıtır çıtır, içi yumuşacık enfes midye tava vardı. “Böyle kahvaltı olur mu Başak?” dediğinizi duyar gibiyim. Seyahate çıkınca günün ilk öğünü canınızın ilk çektiği şeyler olabiliyor. Umarım yalnız değilimdir.  Yoksa ada dönüşünde 3 kilo almamın yalnızca benimle ilgili bir durum olduğunu sanacağım. Bu çok üzücü olur. Detaylara takılmadan turumuza devam edelim yoksa moralimiz bozulacak.

Hotel Mola’ya giriş yaptık. Adanın en güzel gün batımı manzarasına sahip, tertemiz, ev sıcaklığında bir işletme. Nadir ve Anna Kır’ın işlettiği bu şirin yerin akşam eğlenceleri de çok keyifli. Gönül rahatlığı ile tercih edebilirsiniz. Odamıza yerleştikten sonra Pehlivan Motel’in plajında denize girmek için yola çıktık. Ali ve Nurdan çiftinin işlettiği bu sevimli mekandan midyeli pilav yemeden adadan ayrılmak büyük bir kayıp olur. Burada, cam gibi denizin ve leziz yemeklerin tadına vardıktan sonra hiperaktif dostum (Balçiçek) beni tekrar Birol’a götürdü. Ben, gittiğim yerlerde en sevdiğim yemekleri söyledikten sonra uzun uzun oturmak, olduğum yerin tadına varmak ve manzaranın tadını çıkarmak isteyenlerdenim. Masanın kalabalık olması ve sofranın büyümesi de beni keyiflendirir. Fakat sevgili dostum, iflah olmaz bir hiperaktif! Hiçbir yerde uzun oturamaz. (Şikayet edemem 2 günlük tatil bir hafta gibi geçti.) Mecburen onun her adımını takip ettim. Kendisi de bu koşturmacalı ada turunda, yürüdüğümüz her durağın sonunda, beni yeni bir lezzet ile memnun etti. Anlaşmamız bu şekildeydi.  Şöyle anlatayım; Her şeyi aynı anda yapmamız gereken hızlandırılmış bir ada turunun içerisindeyiz ve sürekli açız. Ya da ben öyleyim. Çok şanslıyım ki adayı adım adım bilen Balçiçek, beni gezdiriyor.

Bu sefer sofrada adanın meşhur peynirli patlıcanlı mezesi var. Dışarıdan bakınca sıradan bir kızartma topu gibi görünen, minik bir cupcake formunda servis edilen bu mezeye bir çatal attığınız anda sıcak peynirin ve patlıcanın kokusu iştahınızı o akşam kapanmamak üzere açıyor. Balçiçek ile mekana giriş yapınca masaya hemen kabukluları getirirler. Şanslıyım. Pavuryanın tadına doyamadım. Burada gizli bir yıldız daha var. Köpoğlu! Bana kalsa akşam yemeği sadece o bile olabilir.  Dikkat edin, sıcak gelen ekmekle birlikte ipin ucu kaçıyor. Yalnızca bu enfes mezelerin yanında masaya gelen patates yerine daha ince ve dağınık doğranmış bir ev patatesi dilerdim. Birol Bey’in ellerine sağlık. Mekandaki mezeler genel olarak tazecik ve lezizdi. 40 yıldan beri açık olan bu keyifli restorana mutlaka uğramamızı öneririm. 

İkinci günün sabahında ise  çalışmak için sakin bir yer aradık ve Ada Cafe Marmara’yı tercih ettik. Adada filtre kahve, americano, latte gibi içecekleri bulabileceğiniz birkaç yerden birisi. Yaban mersinli keki de çok lezzetliydi. Eğer adaçayı ile güne başlamak ya da ada klasiklerinden buz gibi koruk suyu içmek isterseniz Altın Çocuk Çay Bahçesi’ni tercih edebilirsiniz. Hamur işi sevenler için harika bir önerim var. Siz siz olun Can Pastanesi’ne aç gitmeyin. Adres tarif etmiyorum. Açmanın kokusu size yolu gösterecek. Ürünler mideyi hiç rahatsız etmiyor, çok yağlı da değil. Bir de Hindistan cevizli meşhur bir tatlıları var. Üstelik glutensiz. Buradan paket yapıp götüren çok oluyormuş. Adada genel olarak kart ile ödeme yapmak ya da bankamatik bulup para çekmek çok zor. Yanınızda nakit taşımayı ihmal etmeyin.  Ustam Mehmet Yaşin’in meşhur tarifiyle "damaklarımızı çatlattıktan" sadece birkaç saat sonra Balçiçek beni Ada Tadım Dondurma’ya götürdü. “ Bunların hepsini yiyorsun ve nasıl bu kadar zayıf kalabiliyorsun?” diye şikayet ederken. Dondurma tercihlerimize bakıp kendi oburluğum ile yüz yüze geldim. Çünkü ben ekmek arası (kağıt helva) tercih ederken o külahta 2 top sipariş etti.  Türk kahveli, çikolatalı ve çilekli benim en çok sevdiğim seçenekler oldu. Biri bizi durdurmalı… Dönünce spor hocasından çekeceğimiz var!

“Bir garos yiyecektik konu nerelere geldi.” diyorsanız hakkınız var. Peki nedir bu garos? Gerçekten mutlaka denemem gereken bir lezzetmiş. Balçiçek, TV Programı Balçiçek ile Şimdi’de de anlatmıştı. Bu özel meze, dünya genelindeki yerel türleri koruma amaçlı oluşturulan uluslararası Ark of Taste (Nuh'un Ambarı) listesine dahil edilmiş. Garos Yunanca, garum ise Latince ismi. Tadıma geldiğimizi duyan Galimi Çınarlı Derneği sağ olsun bizi bilgilendirdi. Dernek üyelerinden Elif Gözler, bu konuda bir araştırma yapıyormuş. Kendisinin anlattığına göre; Antik çağlarda ticareti yapılan bu sos ya da meze, şu an sadece Marmara Adası’nda yapılıyor. Aslında Antik Yunan’da ortaya çıkan bir yemek. Balığın iç organıyla ya da kanıyla, balığın kendisiyle, küçük ya da büyük balıklarla yapılan çeşitleri var. Elif Hanım, bu mezenin aslında bir değerlendirme ürünü olduğunu söylüyor. Bu lezzetin 200 yıllık bir lezzet geçmişi varmış. Şu an adada yiyeceğimiz çeşidi iç organlarla yapılan hali. Merak edenler Elif Gözler’in detaylı yazısını da okuyabilirler. Gerçekten çok faydalı ve detaylı bir araştırma yürütüyor. Kendisine de buradan teşekkür ediyorum.

Balçiçek’e “Peki bu mezeyi adada nerede yiyeceğiz?” diye sordum. “Çocukluğumun geçtiği yerde. Düş peşime!” dedi. Deniz Bey, bizi tekneyle alarak Denizevi Karvunyi Otel’in restoranına getirdi. Burayı, Deniz ve Müge adında çok tatlı bir çift işletiyor.  7 odalı, özel bir işletme. Restoranı dışarıdan gelen müşterilere de açık. Müge Enön’e tadım menüsünü nasıl oluşturduklarını sordum. “Tadım menümüzü tamamen adanın geçmiş kültüründen gelen yeme alışkanlıklarına dayanarak oluşturduk. Mübadeleye kadar ada nüfusunun yüzde 90’ı Rumdu. Dedelerimiz balık üretimi ile ilgili Rumlarla uzun yıllar ortaklık yapmış bir ailedir. Tadım menümüzde; kendi yaptığımız tuzlu kolyoz, adanın meşhur sardalya üreticisi akrabamız Eray’dan aldığımız zeytinli sardalya, marin hamsi, tereyağlı ançüezli kıtır ekmekler ve adamızın dağlarından toplanan adaçayının kızartmasından oluşuyor.” dedi.

Beklenen an geldi… Garos masada, sıcak çıtır ekmekler ise tam yanında duruyor.  Görünüşe aldanmayın. Bu lezzeti damağınızda uzun süre hissedecek hatta özleyeceksiniz. Kötü mü oldu? Adaya kaçmak için bir neden daha çıktı. Ekmekten küçük bir parça koparıp garosa bandırın ve bizi hatırlayın. Tarifi de aşağıda paylaşıyorum.

Malzemeler;

  1. Kolyoz ve uskumru balıklarının karaciğerleri
  2. Kolyoz ve uskumru balıklarının sarı havyarları
  3. Tuz
  4. Kolyoz balığının fıçısındaki salamura
  5. Garoz otu
  6. Zeytinyağı
  7. Limon
  8. Kabuğu soyulmuş domates (servis için)

Yapılışı:

  1. Balıkların karaciğerlerini ve sarı havyarlarını çukur bir kaba toplayın.
  2. Üzerine tuz ekleyin. Tuzun oranı salamuradan daha az olmalıdır.
  3. Karışımı bir kavanoza yerleştirin. Kavanozun camının renkli olması tercih edilir.
  4. Kavanozun kapağını açık bırakın ve içine tahtadan ince bir çubuk koyun.
  5. Kavanozu mutfakta az güneş alan bir pencere önüne yerleştirin.
  6. Her gün birkaç defa karıştırın.
  7. Bir çorba kaşığı kolyoz balığının fıçısındaki salamura ekleyin.
  8. Bazı yerlerde garoz otu da ilave edilebilir.
  9. Marmelat, yaklaşık on beş gün bekletildikten sonra hazır hale gelir.
  10. Eğer garozun üzerine taze karaciğer ve havyar eklenmezse, yeni bir kavanoz hazırlanır.
  11. Garoz, birinci ayda yenecek duruma gelir. Rengi sarımtırak ve biraz grileşmiş olabilir.
  12. İki-üç kişi için bir çorba kaşığı garozu bir çorba kasesinde zeytinyağı ile karıştırın.
  13. Biraz limon sıkın ve karışımın kıvamını ekmek batırılacak şekilde ayarlayın.
  14. Garoz servise hazır dilerseniz ekmek batırarak ve yanında kabuğu soyulmuş domates ile servis edebilirsiniz. Afiyet olsun.

Ahmet Enön Marmara Adası’nda Sekiz Bin Yıl kitabı

Bu yazıyı sonuna kadar okuduysanız çok yakında adaya yolculuk var demektir. Ben burayı çok sevdim. Hem dinlenmek hem de güzel yemek yemek için harika bir seçenek. İstanbul’a çok yakın. Üstelik fiyatlar da çok uygun. Ertesi sabah, dönüş yolunda Balçiçek’e teşekkür ettim. Bir de “Marmara Adası senin için ne demek?” diye sordum. “Marmara Adası kendim olabildiğim yer demek, çocukluğum demek, patlıcan kızartma demek, midye tava demek, sardalya demek, yunus demek, pancarla balığa çıkmak demek, şiir demek, Turgut ve Tomris uyar demek... Dengemi bozmayan tek yer demek… Marmara neşe demek…” diye anlattı.

Peki sizin böyle içtenlikle anlattığınız yerler var mı? Eğer varsa lütfen bizimle de paylaşın. Bakarsınız lezzetler birleşir ve sofra kocaman olur… Bir dahaki yazıda görüşmek üzere… Sevgiler…

Haber Kategorileri

Mekan Rehberleri